Değirmen-Sabahhattin Ali

Değirmen-çingene topluluğu değirmen kenarına kurulma-değirmencinin köy güzeli kızı ama bir kolu yok-atmaca ona âşık olma-halsizleşme-kızda onu sevme-ama kendinden utanma-kızsa alınır sevse acır zanneder-atmaca ahenk verme-orda kolunu kestirme -işte bu aşk
Kurtarılamayan şaheser-şairin biri kızın birine âşık olur. Ancak kız kendisinin aşılamayacak derecede bir bilge olmasını ister. Şair her defasında bilgisine bilgi katar ve yazdığı kitabı kadına gönderir. Ancak kadın için bu yeterli değildir. Şair çöllere gider ve buzlara çıkar, dağları ormanları inceler yıllar boyunca. En sonunda da öyle bir bilgeliğe ulaşır ki neredeyse tanrı ile bütünleşmiştir. Yazdığı kitabı kadına yollar. Kadın büyülenmiştir. Artık kendini adama layık görür. Ancak adamın kendisi de yazdığı kitaptan büyülenmiştir. O derece ki kadının sesini duyamaz bile. Bunu anlayan kadın kitabın ikisinin arasına gireceğini bildiğinden onu yok etmek ister. Ateşe atar. Bunu gören adam kadını öldürür ama kitapta alevler arasında kaybolmuştur.
Kırlangıçlar-dişi kırlangıcın biri söğüt dalına konup tek başına orada oturur. Bunu gören erkek bir kırlangıç da onun yanına konar. Başta teklifsizce konuşur, dişi kırlangıç buna tepki verdikten sonra kibar konuşmaya devam eder. Derken ikisi birbirine ısınmıştır. Kendilerinin diğerlerinden ne kadar farklı olduklarını anlatır. Ve artık her gün buluşurlar. Birbirlerinden ayrılmak istemezler ama bunu itiraf edemezler. Derken göç vakti gelir, tam erkek yuva kurmaları gerektiğini söyleyecekken sert rüzgârlar çıkar ve artık göçmeleri gerekmektedir. Böylece ayrılıp bir daha birbirlerini göremezler.
Viyolonsel-bir grup gezgin bir kabileye uğrar. Kabilenin uzak bir köşesinde adamın biri viyolonsel çalar. Gezginler bu adamı çok merak eder ve hakkında türlü türlü yorumlar yapar, adam bir kaza sonucu oraya düşmüştür ve karısı da orada ölmüş kendisi de oradan ayrılmak istememektedir bunun dışında gezginler hiç bir şey öğrenemedi. Âmâ gerçek şu ki bu genç adam eskiden yalı bir yerde yaşardı. Çok yakışıklığı olduğu için kadınların ilgisini çekerdi. Ama adam nişanlıydı üstelik de nişanlısı da dünya güzeliydi. Kadın nişanlısı yanında değilken nişanlısının yokluğundan viyolonsel çalarak teselli bulurdu. Adeta nişanlısının sözlerini viyolonselde titretirdi. Adam ise onun viyolonsele tutkusunu kıskanır gibi olduğundan onu çalmayı bırakmasını söylerdi. Kadın ise çalmayı bırakacağını ve eğer bir gün ondan önce ölürse kendisinin mezarı başında sürekli viyolonsel çalmasını istedi. Günlerden bir gün çiftimiz deniz yolculuğuna çıkar. Ama fırtına çıkmıştır ve gemi savrulur en sonunda da kendilerini Afrika’nın ücra bir köyünde bulurlar. Aynı zamanda evlenmişlerdir. Gel zaman git zaman adam viyolonsel çalmayı da öğrenmiştir. Tam en sevdiği şarkıyı karısına çalacaktır ki kadın ölüverir. O günden beri de adam onun yanı başında ona viyolonsel çalar.
Birdenbire sönen kandilin hikâyesi-adamın biri yürüyüşe çıkmıştır. Yürüyüşten dönerken taş kalenin biri gözüne çarpar. Oraya gider. Orada korkunç siluetli zayıf bir adam görür, korkar. Adam ise “birdenbire sönen kandilin hikâyesini bilir misin” diye tekrarlar durur. Onu bir kadın iskeletinin olduğu bölüme getirir. Ve orada görünüşte bu iskeletin yazmış olduğu ama bitiremediği yazıları okumaya başlar. Zamanın birin de bu yerde kandiller hiç bir sebep yokken sönmeye yüz tutarmış. Her ne kadar araştırılıp edilirse de bunun sebebini bulamaz. Üstelik bu yazdığı da bitmeden birden ölüverir. Bizim adamımız da hayret içinde kalıverir ve bunun sebebini anlayamaz. Üstelik de bunları yazan kişinin soyundan gelenler de birden ölmeye mahkûm olmuşlardır.  
Bir delikanlının hikâyesi-adamın biri bir yerde yapayalnız kitaplarıyla yaşar. Kitaplar adeta onun için ruhsal boşluğunu tamamlayan şeylerdir. Öyle ki kitaplar onun için zevce konumunda bile tasvir edilir. Aynı zamanda bu adam kadın eksikliğini en derinden hisseder. Bir gün sokağa çıkar ve zorlayarak kızın birini evine götürür. Evin içine de girer girmez kızı deli gibi öpmeye başlar. Kız haliyle korkar, ürker. Adam ise onun bu korkusuna anlam veremez başta. İşleri kestirmeden sevdiğini söyler. Ama adam en sonunda kadının ki -bu 15 yaşındaki bir kızdır- gerçekten harap olurcasına ağladığını anlar ve ona yumuşak davranır. Ve ikisi yakınlaşır ve buluşmak için söz verirler. Çıkarken de kız birden adamı deli gibi öpüp öyle uzaklaşır.
Bir gemicinin hikâyesi-gemide çalışan genç miçolardan biri tüm işi kendilerinin yapıp kaptanın keyfine bakmasını kendine yediremez. Çalışanların tüm işi yapıp sadece bakla yediğini, kaptanın ise hiç bir iş yapmayıp en güzel yemekleri yediğini ve en iyi içecekleri içtiğini yayar etrafa. Adeta bir isyan havası başlatmıştır. Öyle ki geminin işlerliği durmak üzeredir. Böylece kaptan pes eder ve onlara da iyi yiyecek ayırır. Ama bizim miço ilk limanda gemiden atılır.
Bir orman hikâyesi-şirketin biri ormanlık arazileri yok edip orada tesisler kurmakta. Yakınlardaki bir köy için ise orman büyük bir anlam ifade etmekte. Böylece şirket ve köylüler arasında bir çatışma çıkmakta. .
Kazlar-kadının birinin kocası hiç yoktan küçük bir sebepten hapse girer. Kadın tek başına kalır çocuklarıyla. Zor geçinirler. Ayrıca kan davasından kadının erkek yakını pek kalmamıştır. Kocasının hapiste koğuşu çok kötüdür bu yüzden de kocası yerini değiştirmek ister. Ama önce tabi rüşvet yedirmek lazımdır. Koca kadına haber verir ve köyden kazlarının getirilmesini ister. Ama kadının elinde kazları da kalmamıştır ta ki sağdan soldan bir kaz getirip hapis müdürüne kadar getirir. Ancak kendisi kazları teslim ettikten sonra kocasına ne olduğu yine de bilinmez.
Bir firar-jandarmalar bir soygun olayında hiç de alakası olmayan birini yakalayıp suçlarlar. Adamcağız ne dese de jandarmalar inanmaz, onu o kadar döverler ki adamcağız hiç yapmadığı bu şeyi kabul eder. Ama jandarmalar bununla da kalmaz bu defa soyduğu malların nerede olduğunu öğrenmek için bir güzel pataklarlar onu. Bu adam ise durumdan kurtulmak için köyündeki bir adamın ismini verir. Tabi ki bu adamın da soygundan haberi yoktur. Derken bu adam birden jandarmaların elinden kaçmaya çalışır ama nafile jandarmalar onu bir vuruşta yere sererler. Adamın son sözü de ismini verdiği adamın da aslında soygunla hiç bir ilgisinin olmadığıdır.
KANAL
Dedem köylü Mehmet ile zağar Mehmet çocukluk arkadaşı olup birbirlerinin dostudurlar. Toprakları da yan yanadır. Ne var ki tarlalarından geçen kanal az su taşır. Böylece Dedem köylü Mehmet kanalın önü kapar ki tüm su onun tarlasından geçer. Bunun sonucunda Zağar Mehmet’in tarlasındaki ekinler büyüyemez bile. Her ne kadar zağar kanalın yolunu açması için dedem köylü Mehmet’e söylese bile dedem köyü Mehmet arkasında kardeşini almış ve buna güvenmiştir. Ta ki günün birinde Zağar her ikisini kurşunlayıp hapse girene kadar.
CANDARMA BEKİR
Halil kadın meselesinden Süleyman’ı öldürüp hapse düşmüştür. Süleyman Bekir’in arkadaşıdır. Üstelik Bekir Halile hiç anlaşamaz. Halil hapse girdiğinde Jandarma Bekir ile karşılaşır. Jandarma Bekir ona etmediği hakareti bırakamaz, onun tüm tanıdıklarını çağırıp onların yanında onu bir güzel döver onurunu düşürür. Böylece günlerden bir gün Halil Jandarma Bekir vasıtasıyla başka bir hapse transfer olmaktayken bir yolunu bulup Jandarma Bekir’i öldürür ve sonrasında çok ağır ceza alır.
SARHOŞ
Adamın biri her akşam gidip içer ve orada çalışan hoppa kadının birinin peşinden gider ama hiçbir zaman onu elde edemez. Günler böyle devam eder. Üstelik de adamın karısı bunun farkına varır. Günün birinde yine adam eve sarhoş ve bitkin hale gelirken karısı pencereden ona bağırıp azarlar ve başını da bir yere vurur bu arada ve ölür.
BİR CİNAYETİN SEBEBİ
Adamın biri bir kızla tanışır. Bu kız zeki ve ilgi çekicidir. Bu ikisi konuşur eder ama iş romantik bir ilişkiye doğru gitmez bir türlü. Adam kızın dikkatini çekemez. Adam kızın cinayet işlemiş birinden çokça bahsettiğini görür öyle ki onu över bile. Bu yüzden de kahramanımız onun ve diğer insanların dikkatini çekmek için cinayet işler. Böylece herkesin dikkatini çekmeyi başarmıştır ama olumlu anlamda değil.
BİR SİYAH FANİLA İÇİN
Adamın biri kaymakam olarak ücra bir kasabaya atanır. Adamın gözünde kasaba o kadar izbe kasvetli ki burada hiç mutlu olamaz. Zaman böyle devam ederken günün birinde aynada üstünde siyah fanila sararmış yüzü ve dağılmış halini görünce olması gereken yerinin bura olmaması gerektiğini ve yapması gereken işin bu olmaması gerektiğini düşünür. Ve İstanbul’a gelir. Orada ayakkabı boyacılığı yapar.
KOMİKİ ŞEHİR
Rahmi tiyatrolarda oyunlar oynarken yine orada oyunculuk yapan Victor’la tanışır. Aralarında bir ilişki başlar. Victor çok güzel ve çekici bir kızdır. Rahmi’de onu kıskanır. Öyle ki artık oyunlarda bile onun oynamasına izin vermez. Günün birinde eşkıyalar tiyatroyu basar. Victor ve bir diğer kadın Suzan’ı kaçırır. Rahmi etrafa koşturur kaymakama jandarmaya gider. Ama hep olumsuz tepki alır. Üstelik de Victor hakkında kötü şeyler de söylerler. Victor tek başına aramaya çıkar onu. Ve en sonunda da bulur onu. Kaymakam Victor’u karşısına çağırtır. Kendisine asılır ve tecavüz girişiminde bulunur. Kadın kendisini ondan kurtarır ve ona tokadı yapıştırır. Bunun üzerine kaymakam hemen bir emir çıkartıp onun fahişelik yaptığını ve hemen içeri atılmasını söyler. Rahmi’nin yapacağı bir şeyi yoktur tekrardan. Kaymakama yalvarır eder ama durumu kurtaramaz. En sonunda Rahmi kaymakamın atlılarından birine kaza yaptırmayı başarır ama yine de kaymakama bir şey olmaz.